22.07.2016

GÜLYALI

GÜLYALI (EBULHAYR)

*Gülyalı, 1987 yılında ilçe olmuştur.
Bu topraklarda bir çok Türkmen aşiretleri ve oymaklarına ait topluluklar vardı ve çevreye tamamen egemen olmuşlardı.
Trabzon Rum Krallığı'nın topraklan olarak belirtilen yerlerde hris-tiyan olarak belirtilen yerlerde hıristiyan nüfusun ya hiç olmadığı veya büyük kitleler halinde Karadeniz bölgesine XI. yüzyıldan beri yerleşen Türkmenler'in arasında, çok küçük toplulukları teşkil ettikleri görülüyordu.
Ebülhayr Bey'e bağlı Türkmenler' in Ebülhayr bölgesine yerleştikleri yıllarda muhtemelen XIV. yüzyılın sonlarında buralarda hiç bir hristiyan halkın yaşamadığı, bu toprakların tamamen boş ve sahipsiz durumda oldukları Tahrir Defteri'ndeki kayıtlardan anlaşılıyor. Çünkü, 1455 tarihli Defter'de Ebülhayr bölgesindeki köylerin hepsinin Türkçe adlar taşıdıkları görülmektedir.Fındık

Mensup olduğu Türkmen boyunun önde gelen kişilerinden olduğu anlaşılan Ebülhayr Bey, timar sahipliğinden sonra, Kethüdalığa getirilmiştir.
Kethüdalık, Osmanlı devletinde büyük devlet adamlarının işlerini gören sorumlu kişilere verilen unvandır. Ebülhayr Bey, bulunduğu çevrenin sorumlu kişisi olarak Kethüda yapılmış, bu unvanı almıştır.
Kethüdalar, sosyal ve idari bakımından tabi bulundukları Boy Beyi tarafından tayin edilirlerdi. Bu itibarla, Ebülhayr Bey' in, kendi boyu arasında seçkin bir yeri olduğu kolayca anlaşılmaktadır.
Ebülhayr Kethüda, bir süre sonra da Divanbaşı'lıkla da görevlendirilmiştir. Osmanlı Devleti' nin kuruluş yıllarında bir kaç köyden oluşan idari birime 'Divan' deniliyordu. Ebülhayr Kethüda'nın görevli bulunduğu yer, Rumbeylü köyü idi. Bu köyde, tamamen müslüman türkmenlerin oturduğu, burada hiç bir hristiyan nüfusun bulunmadığı 1455 tarihli tahrir defterinde açıkça görülmektedir. Buradaki "Rumbeyi" adının Sivas yöresinden gelen bir beğ'den dolayı verildiği kolaylıkla iddia edilebilir.
 

Kestane Köyünde Eski KöyeviEbülhayr Kethüda'nın, kethüdanın yerleştiği Rumbeğlü köyü, 1455 tarihinde Gölköy (Hapsamana) kalesi mülâzım ismail'in oğulları Mustafa ve Musa'nın timar'ı ve asker Hasan Badırga'nın timari olarak ikiye bölünmüşür.
Bu durum, defter kayıtlarında şöyle yer almaktadır: "Timar-ı Hasan Badırga eskincü ve Timar'ı Musa ve Mustafa evlâd-ı İsmail mülâzıman-ı Kal'a - Habsamana", 1455 yılında Rumbeğlü köyünde oturanların tamamen müslüman türkmenlerden olduğu aşağıdaki hane reislerinin adlarından kolayca anlaşılmaktadır:
Hisse-i Hasa Badırga Eskincü, Şeyh Ahmed veledi Hasan, Pir Ali birader-i Mezkur, Misafir veledi Esed, Aygut veledi Selişah, Halil Veledi Ahmed, Yusuf Veledi Bascad, Hacı birader-i mezkur, Hacı veledi Beğdük.
Bu arada köy halkından şu bilgileri de öğreniyoruz: Zemin-i vasılı hak evlâd-ı Mustafa Ağa mülküdür. Yani buradaki bir kısım topraklar Mustafa Ağa'nın mülküdür. Hisse olarak Habsama na-kal'ası mülâzımı İsmail'in oğulları Musa ve Mustafa'nın müşterekleridir.

Köyde hisse sahibi topraklı olanlar: Yavlı veledi Cem, Yusuf veledi Mehmed, //yas veledi Hüseyin, Huşi veledi Halil, Turmuş veledi Yalı (Tur-muv'un bekar olduğu belirtiliyor), Mustafa veledi Dede (Dedenin oğlu Mustafa'n ı nda bekâr olduğu işaret edilmektedir.
Ayrıca Divanbaşı Ebülhayr Kethüda ile oğlu Mustafa'nın hissesi olduğu da yazılmakta ve Ebülhayr Kethüda'nın yanında çalışanların adları söyle açıklanmaktadır:
Ali Çoban-ı Ebülhayr (Ebülhayr kethüdanın çobanı Ali,) Musa hiz-metkâr-ı Ebülhayr Kethüda (Ebülhayr kethüdanın hizmetkârı Musa buradaki hizmetkâr, toprakların idaresinden sorumlu kişi manasındadır).
Rumbeğlü'de 1455 yılında buğday, arpa ceviz, meyve ve bal yetiştirildiği de defterlere kaydedilmiş bulunmaktadır.
Ebülhayr Kethüda, Divanbaşı olduğuna göre, Timar'ının bulunduğu Rumbeğlü köyünden başka, geniş bölgenin de tek sorumlusu idi.
Bu da gösteriyor ki, Ebülhayr Kethüda, bir "Divanbaşı" olarak kendine bağlı Kethüdalar' dan daha üst bir mevkide bulunuyor: Daha geniş ve güçlü ekonomik ve sosyal bir idareci olarak tanınıyordu.

 

Çevrede bu kadar geniş bir yetkiye sahip olan Ebülhayr Kethüda'nın sevilip saygı ve güvenden dolayı Divanbaşı'lığını yaptığı topraklara adının verildiği XV. yüzyıldan günümüzü kadar bütün bu yörenin "EBÜLHAYR"adıyla anılarak belgelerde yer aldığı görülüyor.
Ebülhayr Kethüda adının çevrede efsaneleştiği de anlaşılıyor. Genellikle halk çok sevdiği saygı duyduğu, hayalinde olağan üstü güçlerle yaşattığı şahıslara karşı bir takım olaylar yakıştırmaktadır.
Ebülhayr Kethüda ile ilgili efsanede böyle yaratılmış ve yaygınlaşmıştır. Bu efsane şöyledir: Zamanında Ebülhayr topraklarında çok vurdu - kırdı olayları olurmuş. Eşkıyalarda çevreyi kasıp - kavurur, dilediklerini soymakla kalmaz, keyiflerince de öldürürlermiş.
Köylerde ve sahil boyunda oturanlar can ve mal güvenliklerini koruyacak bir makam da bulamadıkları için, sürekli korku içinde yaşarlarmış. Bu durum, böylece yıllarca sürmüş. Günün birinde sahil topraklarına bir yabancı gelmiş.. Kim olduğu, nereden geldiği ve niçin geldiği hiç kimse bilmiyormuş... Onu " Ebul" diye çağırırlarmış. Kimse asıl adının da ne olduğunu bilmezmiş. Ebul, çevredeki olayları öğrenmiş halkın korku içinde yaşadığını görmüş... Onlara, topraklarını asla ter-ketmemelerini söylemeğe başlamış.

Bir gün köylüleri toplayarak onlara demiş ki:
- Korkmayın, biraz daha sabredin. Topraklarınızdan da ayrılmayın. Bilin ki, bunun sonu hayırlı olacaktır. Mutlaka hay r olacaktır...
Köylüler direnmişler. Sabretmişler çevredeki kötülüklere.. Aradan bir zaman geçmiş... Gerçekten ortalıktaki eşkiyalar, birer ikişer kaybolmağa, bölgeyi terkedip başka yerlere gitmeğe başlamışlar. Halk huzura kavuşmuş...
Ebulhayrlılar, bu "Ebul" diye çağırdıkları yabancının sözlerini hatırlayarak yaşadıkları toprakları onun adıyla tanıtmağa, (Ebulhayır) demeye başlamışlardır. Böylece, bu bölgenin adı (Ebülhayr) kalmış...

Bu efsane dahi, Ebülhayr Kethüda'nın bölgede nasıl efsaneleşen bir Tımar Beyi olduğunu göstermektedir.
Gülyalı (Ebülhayr) bölgesinin, 1455 tarihinde: (Bölük-i Ebulhayr-Kethüda) ve 1547 de (Nahiye-i Ebülhayr), 1613 de yine (Nahiye-i Ebülhayr) olarak resmi kayıtlarda yer aldığı görülmektedir.
Sayaca adı da, 1455 tarihinde (Sayacalu) olarak geçmektedir.
Ebülhayr nahiyesinde yaşayan halkın tamamen müslümanlardan i-baret oldukları, bu bölgede hiçbir hıristiyan nüfusun bulunmadığı kayıtlardan anlaşılmaktadır. Ebülhayr nahiyesinde 1455 tarihinde 294 hane, 1520 de 482 hane, 1547 de 648 ve 1613 tarihinde de 648 hane müslüman yaşamaktaydı.

Yine Osmanlı Devleti kayıtlarına göre, Ordu Kazası'n ı n Akyazı, Bu-cak-ı küçük, Civil suyu, Akçaova, Göçerilü, Karacaömürlü, Karkınlı (Tur-nasuyu), Ebülhayr; Piraziz ve Pazarsuyu nahiyeleri topraklarında pirinç tarımı yapılmaktaydı. Üretilen pirinçlere "Hassa" adına ekiliyor; bu pirinçlerden sağlanan gelirde, Yavuz Sultan Selim Han'm annesi Gülbahar Hatun'un Trabzon'daki imaretine vakfedilmiş bulunuyordu.
Bu kayıtlarda göstermektedir ki, pirinç tarımı Turnasuyu, Akçaova, Civil, Karacaömer, Bucak gibi, bugünkü Ordu şehrinin çevresinde ve yakınlarında yapıldığı gibi, Ebülhayr, Piraziz ve Pazarsuyu topraklarında da, bir vakıf geliri olarak sürdürülmekteydi..