24.11.2016

25.11.2016 Hayatın Gayesi

İLİ           : GENEL

TARİH    : 25.11.2016

HAYATIN GAYESİ

Kardeşlerim!

Allah Resûlü (s.a.s) ile genç sahabîMuâz, birlikte yolculuk yapıyorlardı. Bir ara “Muâz!” diye seslendi Kutlu Nebi ve bunu üç defa tekrarladı. Muâz ise Peygamberimize her seferinde “Buyur ey Allah’ın Resûlü, emrine amadeyim!” diyerek gönülden teslimiyet, sevgi ve hürmetlekarşılık verdi. Nihayetinde Peygamberimiz, kendisini merakla dinleyen bu sahabiye, “Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?”diye sordu. “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” cevabını verdiMuâz. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, onların Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır.”

Peygamberimiz, bir müddet sonra “Peki kulların Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu.  Ardından da şu müjdeyi verdi: “Kendisine kullukta bulunması ve hiçbir şeyi ortak koşmaması halinde Allah’ın kuluna azap etmemesi ve onu cennete koymasıdır.”[1]

Aziz Müminler!

Yüce Rabbimizin üzerimizdeki en büyük hakkıdır O’nu tanımamız, O’na kul olmamız. Mahlûkatın en şereflisi olarak var ettiği biz insandan Rabbimizin ilk beklentisidir, O’nun kudreti karşısında boyun eğmemiz. Zira yaratılış gayemiz, gaye-i hayatımız, Allah’ın varlığına ve birliğine şeksiz şüphesiz iman etmektir. Sadece ve sadece O’na ibadet etmektir. Bir tek O’ndan eman ve bağışlanma dilemektir. Her türlü azamet ve yüceliğin, yalnızca Allah’a ait olduğunu kabul etmektir. O’nun emir ve yasakları doğrultusunda bir hayat sürmektir.

Kardeşlerim!

Bütün mahlûkatı yaratan Rabbimiz,kerem ve cömertlikte eşsizdir. O’nun bizlere ihsan ettiği nimetler saymakla bitmez. Aldığımız nefesten, içtiğimiz suya; yediğimiz lokmadan, harcadığımız zamana, her şey O’nun bizlere lütfudur. Aklımız, gönlümüz,sevgi ve merhametimiz, birbirimize olan muhabbetimiz hep O’nun bizlere ikramıdır.

O halde bize ömrümüzü, ailemizi, evlâdımızı, türlü nimetleri, hasılıvarlığımızı bağışlayan Allah’a ne kadar şükretsek az değil midir? Rabbinin bunca nimetini görmezden gelerek, insanın sorumluluklarını ihmal etmesi ve başıboş bir hayat sürmesi hiç insana yakışır mı?

Kardeşlerim!

İnsanı dünyada saadete, âhirette kurtuluşa götüren yolun,Allah’ın rızasına uygun bir hayat sürmekten geçtiği unutulunca maddeye sahip olmak maalesef hayatın gayesi haline gelmektedir. Yaratılış gayesini unutanların, hayatın odağına hazzı koyanların içine düştüğü durumun, bir boşluğa düşmekten farkı yoktur. Zira maneviyat yoksunluğunun açtığı boşluğu geçici heves ve arzularıyla doldurmak isteyenler, nice yanlış ve olumsuzluklara savrulmaktadır. Allah’ın mükerrem kıldığı insanın, ömrünü beyhude tüketmesi ve kendini acı bir akıbete sürüklemesi ise ne hazin bir tablodur!

Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, ölümü ve hayatı hangimizin daha güzel işler yapacağını sınamak için yarattığını haber vermiştir.[2]Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, bizleri“Dünyada kimsesiz bir garip,yahut bir yolcu gibi ol!”[3]diyerek uyarmıştır. Bu hakikatler bizlere göstermektedir ki; şu kısacık imtihan dünyasında bize düşen, Allah’ı zikreden ve O’na şükreden bir dile, muhabbetullah ile dolu bir gönle, O’nun yolunda geçirilen bir ömre sahip olmaktır.

Bir taraftan geçici dünyamızı imar ederken, diğer taraftan asıl yurdumuz olan âhireti mamur etmeyi unutmamaktır. Yüce Rabbimizin, rızası uğrundaki en ufak bir gayreti bile zayi etmeyeceği ümidi ile yaşamaktır. Yeter ki,bizler, sadece O’na dayanıp güvenelim. Yeter ki, “Benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”[4]diyerek her daim Rabbimizle, Rabbimiz için yaşayalım.

Kardeşlerim!

Geliniz! Gaye-i hayatımız üzerinde bir kez daha düşünelim. Varlık gayemiz doğrultusunda bir hayat yaşamaya gayret edelim. Rabbimize yüz akıyla dönmeye çalışalım. Böylelikle ömrümüzün nihayetinde şu ilahi müjdeyi duyabilmek için ümidimiz her daim diri kalsın: “Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.”[5]

 

[1]Buhârî, Cihâd, 46; Müslim, Îmân, 48.

[2] Mülk, 67/2.

[3]Buhârî, Rikâk, 3.

[4]En’âm, 6/162.

[5]Fecr, 89/27-30.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü